27 Kasım 2011 Pazar

Dedemin İnsanları (2011)

Dedemin insanları; bir çocuk,zor dönemden geçen göçmen insanlar ve dedesinin hikayesini anlatan bir zamanların çocuğu bir genç.

Çağan ırmak Babam ve oğlum kadrosundan aşina olduğumuz oyuncular çetin tekindor ve Hümeyra filmde rastlıyoruz.Oyuncuların genel olarak performansı çok güzeldi.özellikle ufaklık Avrupa Avrupa dizisinden bazılarımızın bileceği Durukan çetinkaya’nında maşallahı vardı.
 

Mustafa hakkında herşey,Babam ve oğlum,ıssız adam gibi filmlerinden tanıdığımız yönetmen çizgisini hiç bozmayarak güzel bir filme imza atmış.


Türkiye-Yunanistan nüfus mübadelesinde nelere çektiklerini sofranın başında Mehmet bey'den (Çetin tekindordan) dinliyoruz. Film şöyle bir dokunup geçsede önünden geminin gelmesini bekleyen insanların dramı ve alıştıkları ekmeğini yiyip suyunu içtikleri yerden sürülüşlerini ve bu mübadele’nin etkisiyle insanların göç edenlere karşı olan duygularını çok güzel yansıtmış film özellikle bir çocuğun gözünden görünen yüzüyle ne yapacağını bilememesiyle ailesi ve arkadaşlarının arasında kalmış bir çocuğun gözünden. 


Film hüzün ve komedi ağırlıklı olarak ilerliyor.özellikle şiveler ve o yöre insanına ait bazı kelimeler tekdur(Rahat durmak) v.b gibi öğeler filmi zenginleştirmiş ve biz izleyenleri filme kaptırmamızı ve ortamı daha iyi tanımamızı sağlıyor.Bu ve bunun gibi bazı etkenler.

Ağır bir film değil,bence herkese hitab etme yetisi olan bir film olmuş.
 

Filmin Müzikleri'de güzeldi. 





25 Kasım 2011 Cuma

The Art of Getting By (2011) Hiçbir şey imkansız değildir.

George dünyadaki gerçekliği kabullenmeyen kendi öngörüleriyle yaşayan bir çocuktur.Ne zaman ki Sally’le tanışır.Kendini başka bir gerçeklikte bulur.

Sundance film festivalinde juri büyük ödülüne aday olmuş bir olan the art of getting by (Ev Ödevi) Gavin Wiesen’ın ilk uzun metraj filmi olup senaryosu da kendine aiitir.

Emma Roberts ve Freddie Highmore oyunculuk adına güzel bir iş çıkarmışlar.Ve Michael Angarano da gayet yakışmış filme.

Film Genel olarak karakteri yeni yeni gelişen george’un etrafında dönüyor.ve hayata olan mesafeli davranışlarının nasıl değiştiğine tanık oluyorsunuz.Onun bu mesafesi ailesinin bıraktığı bir iz miydi? Yoksa okuduğu kitapların içinde kendini bulma çabasımıydı? George kendini hayatın içinde hem karanlık hem aydınlıkla nasıl başa çıkması gerektiğini öğreniyor.

Filmden bir replik


-Sana aşığım. Hep öyleydim.

-Haksız olan seninki sanıyordum,
-ama benim bunu söylememem haksızlıkmış.

-İşte, söyledim.

-Hiçbir halt değildim.

-Hiçbir şey değilmişim gibi hissediyordum.

-En azından.

-Sen bunu değiştirdin.

Ailece dostlarınızla seyredebileceğiniz güzel bir film.

Film'in bir kısmında George'un odasında çalan şarkı.
 








Fragman




8 Kasım 2011 Salı

Match Point-Maç Sayısı-Yazıp Yöneten Woody Allen

Chris,Utangaç olmayan Kendinden emin bir kararakter sergiliyor daha sonra hocalığını yaptığı adamla tanışınca biraz ezik ve altta kaldığını sezinliyorsunuz karakterin. 
hocalığını yaptığı adamla operaya gittiklerinde kız kardeşiyle tanışıyor. yavaş yavaş işleri ciddileştiriyor ama bunu "ezilmeden altta kalmak istemediği için" telifte bulunan kıza kendi önerileriyle kıza sunuyor ve bunu doğal olarak kendini kanıtlamak için yapıyor. 


Öğrencisinin nişanlıyla tanışıyor (Chloe) işte burda büyük bir arzuyla ona yaklaşıyor kendinden emin bir şekilde daha sonra kız arkadaşıyla Chloe inin arasında kalıyor ve duygusal bir ikilem yaşıyor.
kendini okadar kaptırıyorki ve Chloe ona her yönde okadar cazip geliyor,kendine bi okadarda onun arzulmasını istiyor.
bir kapana kısılmış olan Chris yağmurlu bir günde chloe takip ederek ona konuşuyor.ve burda herşey başlıyor.
 

Film Çıkarlarının ve Kız arkadaşının arasında kalmış bir insanı konu oluyor...... 

Karakter Analizi 
Chris,kendi arzu ve isteklerine karşı okadar yanılsamalarla dolu bir insan portresi izliyoruz ki filmde ne yapmak istediğini bilmeyen kendine güveni olan ama kaybolmuş bi adam (Chris) Ve kazandığı rahat hayatı koruya bilmek için zorba bir ruh haliyle bencilce nasıl iki insanı öldürüdüğünüde görüyoruz.....

Chloe yapmak istediği iş olan aktrisliğe kendini kaptırmıs ama kabiliyettini insanlara kanıtlayamadğından bu işte kendini yetersiz gören ve saplantılı kendini şişelerle avutan erkeklere cazip gelmesinden dolayı karşı cinse olan konuşmalarında öz güveni yüksek biri olarak görüyoruz...




























A Love Song for Bobby Long / Bobby Long'a Bir Aşk Şarkısı


A Love Song for Bobby Long-Bobby Long'a Bir Aşk Şarkısı 

Oyuncular:
Scarlett Johansson
John Travolta
Gabriel Macht
Deborah Kara Unger
Clayne Crawford
 


KONU:
Annesinin ölümü üzerine New Orleans'a geri dönen Purslane Hominy Will (Scarlett Johansson), annesinin evini satma düşüncesindedir fakat evde iki davetsiz misafir vardır, eski edebiyat profesörü Bobby Long (John Travolta) koruduğu bir genç Lawson Pines (Gabriel Match).

Yıllar önce hayatı ıskalamış olan bu ikilinin tüm vakitleri, harebe olmuş bu evde geçmektedir; bir de Lawson, Bobby'in hayatı üzerine roman yazmaktadır. Pursy'nin eve gelmesiyle ilişkileri en başta biraz gergin başlar fakat zaman geçtikçe aralarındaki ilişki dostane bir ortama dönüşür.
 


Kişilik Analiz
Bobby; kendini dünyadan soyutlamış bir karakter olarak gözünüze çarpıyor, yalnız bir adam olmaktan sıkılmış hayatının değişmesini isteyen ama hep kafasındaki engellere takılan monoton bir hayatın içinde olduğunu bilen fakat kafasında kurduğu düşünceler ve kafasında oluşan Lawson’na yazdırdığı kitapla bu hayattan kaçışını kurguluyan bir adam.

Lawson ise yaptığı hatadan pay biçerek kendini Bobby’inin yanında bir hayat sürdürmeye çalışan bir adam.

Purslane;Annesini kendisini terk ettiği için suçlayan erkek arkadasıyla sıradan bi yaşam süren genç yaşına rağmen amacı olmayan bir kız.
 


Anne ve Babamız bize bir yön göstermeyen yanımızda bizi önemsemeyen insanlar olmadığında hayatla başa çıkamamızın ne kadar zor olduğunu anlatıyor,bu hikaye kendinizi kaptırıveriyorsunuz, öykünün uç kısımlarına acılar ve ödenen bedeller yalnızlıktan gelen karmaşık duygusal anlarla. 

Hayattan önümüze çıkan bir kırmızı ışık olduğunda, her zaman bizi bekleyen bir yeşil ışık, bir kurtuluş olduğunu görüyorsunuz, inişleri ve çıkışlarıyla güzel bir film.





Bon appétit-Afiyet Olsun (2010)

İspanyol bir Aşçı Alman bir garson'un bir restoranda başlayan hikayesi.

Daniel Almanya'ya yeni gelmiştir.Ve Zürih'te bir restoranda iş bulmuştur.İşin ilk günü dikkatini bir kadın çekmiştir.Gece uzun uzun telefon konuşmaları gibi durumlardan dolayı ilişkileri bir derinlik kazanmıştır.
Filmin Açılışı şehir manzaraları ve Daniel'ın gelişi ile sade bir şekilde başlıyor.Genel olarak bence bu filmi birçok romantik filmden ayıran özellik final sahnesi tabbiki filmin içinde bi kaç klişe bilindik türde olay var ama akıcılığıyla bunun üstesinden geliyor.

Ve özellikle No Reservations'ın Filmini izleyenlerin bu filmide seveceğine inaniyorum çok bir benzer bi yanı yok fakat arada yemek yapan ustalar olduğu için bu değerlendirmede bulunmak istedim.

Not;Kendini seyrettirmeyi başaran arkadaş dostlarınızla izleyebileceğiniz güzel bir film.

Fragman
http://www.youtube.com/watch?v=v73HbCNc4JY&feature=player_embedded


Babamın Penguenleri (2011) -Bir Baba Özlemi

Babamın Penguenleri 


-Babamın penguenleri,babasıyla gittiği yerlerden irtibat kuran ve babasını bir türlü göremeyen sözlerini tutmayan bir babanın , çocuğunun nasıl biri olamasını beklersiniz ? 

Bu film’de de her zaman ki gibi Jim Carey karakterini iyi canlandırmış.
Yönetmen Mark Waters,Hayalet Sevgililerim, The Spiderwick Chronicles, Freaky Friday,Mean Girls,Just Like Heaven gibi filmleriyle tanıdığımız yönetmen.

bazı filmlerinden farklı olarak çocuklara yönelik güzel bir yapım gerçekleştirmiş bence bazı yönleriyle kendine doğru çeken film aslında gülme içeriğinden çok verdiği mesaj ve dolgunlukla benim gözüme çarptı.

İnsanları sınıflandırma kategoriye ayırma piramidinin aslında kim olduğumuzla ilgili olduğunu ve ne olmak istediğimizle ilgili olduğunu açık ve kapılı bir şekilde bize sunuyor.

Örnek
“İlk açılış’ta fark edersiniz ki kahramanımız bir satıcıdır.ki bir yönü vardırki insanlara bir şeyler satmayı çok iyi becerir.(Bu beceri nerden gelir malum kaynaktan…)
Ne zaman ki Van Gundy hanımla karşılaşır.İşler her zaman olduğu gibi yürümez.”


Film bence iyi bir filmdi.Ortam kullanımının iyi olmasından,seyircide bir sıcaklık bırakması ve büyüme,olgunlaşma çağındakiler için iyi bir yapım.

Ailece izleyebileceğiniz güldürürken düşündüren bir film.
 





Hall Pass 2011/Aşk her zaman kazanır.

Gözü dışarda olan bir grup evli erkek ve bu gruptan 2 kişi Rick ve Fred karılarıyla bir süre ayrı takılmak için izin alırlar. 

Farrelly kardeşler bence ortaya güzel bir komedi filmi çıkarmışlar.Takıldım Sana,Aşk Kupası ,Alçak Adam,Ben Kendim ve Sevgilim,Salak İle Avanak,Ah Mary Vah Mary gibi komedi filmlerine imza atmış olan kardeşler bu filmdede farklı bir bakış açısı katmış.tabbiki mizahi bir dilde ağlanacak halimize gülüyoruz.tabiri bu filme cuk diye oturuyor. 

Bakış açısı farkı ile ilgili yapmış olduğu filmlerden örnek verecek olursak,Alçak Adam filminde çirkin ve güzel kavramıyla kafamızı tek düze çalıştırmamayı bize göstererek bu bağlamadada mizahi bir yaklaşımı vardı. 

Şıpsevdi:Bence İki kadın bir adam kavramına değişik bir bakış açısıydı. 




Özellikle beni yere yatıran bir sahne vardı ki bunu söylemeden edemiyeceğim. 

ilk sahnede baba ve çocuklarının muhabbeti oldukça hoş ve tam gülümsemelikti.özellikle çocuğun konuşma tarzı çok tatlıydı.(maşallah diyelim.) 

işte filmde geçen o bölümdeki replikler. 


-Buradaki mavi şortlu 
aygırı tanıyor musunuz? 

-Üniversiteden mezun olduğum yaz. 


-Baba, sende iyi kas varmış. 


-Hâlâ daha var. 

-Nerede? 

-Şu an kış uykusundalar. 


-Kim o kız? 


-Annen. 


-Hayır, yanında duran genç. 


-Annen. 


-Peki niye artık 
-annem bikini giymiyor? 


-Kıçı büyük diye mi? 


-Evet. Sanırım. 


-Ne? Hayır. 
-Kim demiş annenin kıçı büyük diye? 


Ailece izleyebileceğiniz bir film değil bunuda söylemek isterim.çünkü içinde pek hoş olmayacak laflar ve sahneler var. 

Gelelim açılış müziğine film Deer Tick - Art Isn't Real (City Of Sin) şarkısıyla başlıyor. bence hoş bir karşılama olmuş izleyici için.


Fragman

Everything Must Go (2010) Hayatını Aydınlat




Herşeyini kaybetmiş bir adamın hikayesi.

"Hayatını aydınlat.Karanlığın içinde yaşamayı bırak."


Dan Rush’ın hem senaryosunu yazdığı hem yönnetiği ilk filmi,olan Everything Must Go genel olarak drama ile yüklenmiş kurgusu ve filmi belirli yerlerinde verdiği mesajla desteklemiş.

Genellikle komedi filmlerinde görmeye alıştığımız Will Farrell rölünün hakkını vermiş ve güzel bir performans sergilemiş.

Filmin ilk karesinde bir satış elemanı nasıl olması gerektiğini ve temel olarak bu fonksiyonların kişiliğini nasıl etkilediğini filmin ilerleyen yerlerinde fark ediyorsunuz.
 



Film her şeyini kaybeymiş bir insan profilini çok güzel tanımlıyor.bence film hazmedememe ve yaşadığı 2 olayında etkisiyle kendini koy vermesi.Ve bu durumdan sıyrılma çabalarıda geçmişiyle yüzleşmesi bugününü ve yarınını gözden geçirmesiyle tanımlayabiliriz. 

Bu tür filmleri Bobby Long'a Bir Aşk Şarkısı ile sevmeye başlamıştım.kaybeden(ler) filmi kategoresi hayatta ıskalamış ve eskiye geri dönme özlemi olan filmler grubu listeme aldım. 



Komşu ve Nick’in arasında geçen bir diyalog beni çok etkilemişti.kendini yargılayanların aslında ondan bir farkı olmadığını ele alıyor bu replik. 


-Bu şekilde yaşayamazsın. 

-Neden? 

-Çünkü normal değil. 

-Normal? 

-Normal olan ne? 

-Aşağıdaki mavi evde oturan, 
-Stanley miydi neydi adı... 

-...geçen ay karısı kafasına sıkmıştı... 

-...çünkü kızı ponpon kız olamamıştı. 


-Kenny gerçekten bir başına yaşıyor, 
-biliyor musun? 

-Elliot ve Kitty, 
-sana onların ne yaptığını bile söyleyemem. 

-Sizlerden, hiçbir farkım yok. 
-Sadece evimde saklanmıyorum, tamam mı?